3 Ağustos 2008 Pazar

Kürt Sorunu Ve Komünist Tutum üzerine

Kürt ulusal sorunu onlarca yıldır bu toprakların en sıcak gündem maddelerinden biri olmuştur ve de hala olmaya devam etmektedir.Bu toprakların en eski halklarından olan Kürtlerin hala kimlik sorunu yaşamasını tartışmak dururken orta yerde hala bu kimlik mücadelesinin sonuçları tartışılıp durulmaktadır.Demokratik geleneklere sahip olmayan ve demokrasinin bir yaşam biçimi haline dönüşmediği ülkelerde genelde yaşanan sorundur bu durum.Nedenlerle uğraşılıp tartışılmaz ve ortadan kaldırılmaya çalışılmaz.Sonuçlar ile uğraşılır ve tartışılır.Kürt ulusal sorunu açısından da durum aynen böyledir.Ortadoğunun bu en eski ve yerleşik kültürü olan halkı ne acıdır ki , hala kimliksel tanıma sürecinde bulunmaktadır.Ve de kendini baskı altında tutan,toprakları işgal altında olan egemen ulus ve devletlerce.Sömürgeciliğin en katmerlisini yaşayan ve yaşamakta olan bu halkın aşağı yukarı 150 yıla yakın bir süredir bağımsızlık mücadelesi verdiği bilinmektedir.Bugüne kadar irili ufaklı onlarca isyan üretmiş ve yaşamış olan bu halk en son isyanını en azından Anadolu toprakları üzerinde 1980 li yıllarda kitlesel kalkışmalara da varabilecek bir düzeyde yaşamıştır.Hala bu isyan ve kalkışma bugün yani 2007 de de sürmektedir.Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı sorunları aşağı yukarı 70-80 yıldır yine bu ülke ilerici-devrimci demokratları ve komünistlerince tartışılmaktadır.Ama sorunu dar bir çerçeve de ele almak onu darlaşma ve sığlaşmaya doğru sürükleyebilir.Öte yandan sorunu sadece bu sınırlar çerçevesinde görmek ve de emperyalist kapitalizmin rolü ve parçalara bölünmüşlükten uzak tartışmaya kalkmak yine aynı düzeyde sorunu anlayamamıza ve darlaşmaya neden olabilir.Bu açıdan soruna her bakışta ister yukardan ister aşağıdan bakalım bu ön tespitleri yapmak zorunludur.GirişKürtler yukarda da belirttiğimiz üzere bu toprakların en eski halklarındandır.Aynı zamanda yerleşik halklarındandır.Mezopotamya dan başlayıp kuzeyde Ermenistan –Gürcistan’a kadar çok geniş bir saha da yerleşmiş olan bu halk Müslümanlaştıktan sonra ve sonrasında Anadolu’nun Türkleşmesi ile birlikte tipik feodal kültürün getirdiği koşullarda ulusal anlamda sorun yaşamamışlardır.Hatta Osmanlı ile birlikte sunni mezhebinden olmalarından dolayı koruyup kollanmışlar ve özellikle Osmanlının doğu seferlerinde temel vurucu gücü olmuşlardır.Bu anlamıyla ulusal uyanış ve kapitalizmin ulusal ve uluslar arası ölçekte gelişimine kadar özerk yapısını korumuş bir idari-mali yapıya sahiptir Kürdistan.Ne zaman ki, Osmanlı çöküş sürecine girmeye başlamıştır ve başta Avrupa yakasında ulusal kurtuluş hareketleri gelişmeye başlamış ve tek tek başarılar elde edilmeye başlanmıştır, Kürtlerinde bu uyanış ve bağımsızlık mücadelesinde yer alma sürecine başlamıştır.Emperyalist kapitalist entegrasyon içine dahil olan Osmanlı Kürtler üzerine mali-idari açıdan daha fazla gitmeye başlamıştır ki,bu ulusal uyanışın baskıya karşı direnişle at başı gitmesini koşullamıştır.Arap ulusal hareketlerinin de Osmanlıyı zorlamaya başlaması ve emperyalistlerin bu hareketleri desteği karşısında giderek daralmaya ve çöküşe giden imparatorlukta İslami motiflerin yerini ulusal motifli İttihat Terakki vs güçler almaya başladıkça ulusal hareketlerin daha bir kendini hissettirmeye başladığını karşılıklı görmek mümkündür.Her ne kadar yine de büyük Osmanlı düşleri kurulsa da zamanla bunun yerini mevcudu korumak kaygısına dönüştüğünü görüyoruz.Büyük Osmanlı düşünün bir parçası ve adımı olarak girilen 1. emperyalist paylaşma savaşından yenilgiyle çıkan Osmanlı ve onu temsil eden İttihat Terakki hareketi , artık Osmanlıyı bitmekten kurtaracak son güç olacaktır.Onun devamcısı kadrolar ve filizlenmeye ve semirmeye başlamış burjuvazi artık mevcutla yürümeyeceğini anlamıştır.Beri yandan açık emperyalist kuşatma ve işgal bir ulusal kurtuluş hareketini koşullamıştır.Bütün bu süreçte ,Kürdistan’ın gerek ekonomik-mali ve gerekse de idari bağımsızlık ve özerkliğini yitirdiğini görmekteyiz.Osmanlının son 60-70 yıllık tarihiyle birlikte başlayan bu süreç emperyalist paylaşım savaşı sonrası hemen hemen tamamıyla özerkliğin yitirildiğini ve ardından Dersim harekatıyla ve kıyımıyla bu sürecin yani sömürgeci zulmün tamamlandığını görmekteyiz.Sömürge nedir?Kürdistan neden sömürgedir?Otonomi ya da özerklik tanımıyla başlamakta yarar vardır konuya.Otonomi ya da özerklik,kendi iç hukuk ve maliyesinde bağımsız bir yapıya sahip olup,belli genel bakımdan bir üst devlete tabi olmayı tarif eder.Kürdistan’da Osmanlının son dönemlerine kadar durum aynen böyle idi.Kürt feodal bey ve ağaları , vergi toplayabiliyor,kanun koyabiliyor,mahkeme yapabiliyor vs idiler.Ama dış işlerinde Osmanlıya tabi idiler.Gerek askeri gerek mali gerekse idari anlamda Osmanlı ile bağımlı idiler.Osmanlı tarafından açık askeri-siyasi bir ilhak söz konusu değildi.Bu anlamda Kürdistan,Osmanlının sömürgesi değildi;Osmanlıya bağlı otonom bir yapıya sahipti.Sömürge ise ,siyasi ve ekonomik ilhak altında olmak demektir.(Klasik sömürge)(Yarı ya da yeni sömürgecilikle karıştırmamak gereklidir.Zira zamanımız emperyalist kapitalizminin temel sömürgeci biçimi yeni sömürgeciliktir.Ya da ekonomik-siyasi bağımlılık yaratarak işbirlikçi tekelci kapitalistleri ve devleti aracılığıyla sömürgeci ilişkileri yürütmek yani görünürde siyasi-ekonomik bağımsızlığa sahipmiş gibi görünüp gerçekte her açıdan emperyalist metropollere bağımlılık ilişkisi.Gerçi klasik sömürgeciliğin devri hala kapanmamıştır ve kapanmayacaktır.Irak,Afganistan,Somali ya da bir başka ülkenin işgali,yağmasını bizzat emperyalist metropollerce birinci elden yapmaktadırlar.Bu aslında klasik sömürgeciliğin bittiğini iddia edenlere de tokat gibi bir yanıt olmuştur.)Klasik sömürgecilik ilişkisinde bir bağımlılık astlık-üstlük ilişkisi yoktur.Yeraltı-yerüstü tüm zenginlik kaynaklarıyla birlikte siyasal anlamda tam bir hakimiyet ve yerinde yönetim vardır.Egemen devlet ,tüm kurum ve yapısıyla sömürgeleştirdiği ulus ya da devletin tepesindedir.Her türlü belirleyicilik hakkı egemen devlete aittir.Aracıya ihtiyaç duyulmaz yeni sömürge ya da yarı sömürgeci ilişkilerde olduğu gibi.Gerek kaynakların yerinde elde edilmesinde ve gerekse de bölüşüm-dağıtılmasında,gerekse hukuku ve yönetimiyle ezilen devletin ya da ulusun hiçbir hukuk ve kuralı-belirleyiciliği yoktur.Kürdistan ve Kürtler ,cumhuriyetin kurulması sürecine aktif katılım sağlamış asli unsurlardan olmuşlardır.Emperyalist paylaşım savaşı sürecinden sonra Kürdistan fiili olarak aslen 4 ana büyük parçaya bölünmüştür.(Ermenistan ve nispeten Gürcistanda kalan parçaları göz ardı ettik şimdilik )Emperyalist çıkarlar gereği sınırların masa başında belirlenmesinden sonra herhalde en büyük kayıp Ortadoğu da Kürtlerin olmuştur.Kuzey de kalan kısımda Anadolu da asli kurucu olan Kürtler , sonrası süreçte tamamen dışlanmış olup bu dışlanmanın sonucunda Şeyh Sait,Ağrı-Zilan ve de en son olarak ta Dersim ayaklanması ile varlıklarını dile getirmeye çalışmışlar ve bu isyanlar kan,şiddet ve kıyımlarla bastırılmıştır.O günlere kadar cumhuriyetin kazanılması uğruna verilen mücadelede Türkiye’nin Türk ve Kürtlerin ortak kurduğu vurgusu yapılan resmi tüm kayıtlar yok edilmiş ya da unutturulmuş olup,En son Dersim ile birlikte ekonomik ve siyasi ilhak ya da egemenlik-işgal tamamlanmıştır.Kuzey Kürdistan ,Türk egemen sınıflarının ekonomik ve siyasi ilhakı altındadır ve TC nin sömürgesidir bu anlamda.Güneş-dil teorileri ile tek ulus-tek devleti zorla dayatmaya çalışan TC egemen sınıfları ve devleti asli unsur Kürtleri ve de kısmen alevi-kızılbaşları kuruluştan sonra öcü ilan etmiş olup,onlar tarafından gelen tüm talep ve istemleri anti-demokratik yöntem ve biçimlerle ortadan kaldırmaya çalışmıştır.Yok saymak ve tek tipleştirme politikası halen de sömürgeci faşist devletin temel politikasıdır.Bir çok noktada adımlar atılmış olmasına rağmen(ki bunda son Kürt ayaklanmasının zorlayıcılığı temeldir)Kürdistan’ın tüm ekonomik değerlerinin varlığı ve yönetimi ve de öte yandan siyasal yönetimi tümüyle Türk faşist devletinindir.Sonuç olarak Kürdistan,Türk işbirlikçi tekelci kapitalistlerinin ve onların kolektifi olan faşist devletinin sömürgesidir.Sömürgenin sömürgesi olur mu?Bu sıklıkla tartışıldı devrimci demokratlar ve komünistlerce.Hala üzerinde fikir birliğine varılmış değildir.Ama eldeki gerçek verilere bakılmaksızın sadece bildik alıntılar ile yapılan karikatürize edilmeye çalışılarak sözüm ona Marksist literatüre de dayandırılmaya çalışılan değerlendirmeler Kürdistan sorununa kesinlikle ışık tutmamaktadır.Ve Kürdistan realitesiyle çelişmektedir.Gerekçe şudur bu yüzeysel ve gerçekte anti-marksist yaklaşımların :sömürgenin sömürgesi olmaz.Neden olmaz? Sorusuna yanıtları yok.Peki bu genel saptama Kürdistan gerçeğini açıklamaya yetiyor mu? Hayır.Ama umurlarında değil bizimkilerin.uysa da olur uymasa da.Portekiz ile Angola ilişkisine yanıtları yok bu dostların.Portekiz kendisi yarı-sömürge iken Angola yı sömürgeleştir mişti?Yani Portekiz de ya da uluslar arası areneda olursa buna olabilir diyeceksiniz ama iş kendi topraklarınızda olan bir gerçeğin vurgusu ve tespitine gelince olmaz diyeceksiniz!!!Sanırız ki,türk egemen sınıflarının bu anlamdaki dezonformasyonu bu ülke devrimcilerinin kanına da işlemiştir.Bunun elbette kendilerince haklı nedenleri var.Mesela Kürt kökenli olup başbakan olan,cumhurbaşkanı olan filan var diyorlar.Ama yine unuttukları bir şeyler var.Bu saydıkları kendi kimliklerini rededip kendileri olmaktan çıktıkları sürece oralara yükselebiliyorlar.Hala kimlikleri tam anlamıyla kabul edilmemiş bir halk var ortada.Hala kaba bir biçimde alt-üst kimlik ile durumu idare etmeye çalışan ve de aslen kimlik inkarı demek olan dayatmayı amaç edinmiş bir siyasal anlayışın-faşist ırkçı bakışın egemenliği sürerken ve bu durum kısa-orta vadede değişme emareleri dahi göstermezken bu tür gerekçeler arkasına sığınmak mevcut durumu açıklamaya yetmez ve de yetmeyecektir.Kürdistan cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte adım adım emperyalist kapitalistlerinde yardımlarıyla ekonomik olarak tamamen elde edilmiştir.Siyasal olarak ta Dersim isyanı sonrası tümüyle ilhak edilmiştir ve egemenlik pekiştirilmiştir.Sömürgenin sömürgesi olmaz tezi diyalektik ve tarihsel materyalist bakış açısına tamamen yabancıdır.Sömürge tanımı yukarda açıkken bunu iddia etmek , marksizmin bilimsel yanıyla bağdaşmaz.Doğrusu egemenlerin genel söylemine de bu anlamda yakınlaşılmış olur.Kürt Ulusal Sorununun BugünüUlusal sorunun kendisini özetle ve alıntılara boğmadan aktarmanın yanında bugüne de bakış açısı sunmak gereklidir.Bugün on yılların ve yüzyılların birikimiyle üst üste binişmiş sorunlar yumağındaki topraklar üzerinde kürt ulusal uyanışının son 30-40 yıla özel olarak damgasını vurduğunu söyleyerek ilerleyelim.Hangi önderlikler altında olurlarsa olsunlar kürt kimlikli hareketlerin başta Kürdistan olmak üzere batıda da kürt nüfusun olduğu her yerde taban bulup örgütlendiği ve de kendini ifade edecek kanallar yaratıp ilerlediğini görmekteyiz.Son siyasal ve silahlı kalkışma hareketinin kökeni ise 80 Eylülü öncesine dayanmakta ise de esas meyvelerini 80 li yıllar ile birlikte vermeye başlamıştır ve de bu toprakların en çok tartıştığı sorun olmuştur.Bu sorunu gündeme oturtan ve yıllarca da gündemde de tutan elbette ki PKK dir.Bugün artık bu silahlı mücadele sonucudur ki,kürt sorunu uluslar arası gündeme de taşınmış ve öte yandan emperyalist odaklarında biricik gündemlerinden biri olagelmiştir.PKK yi Anadolu için ifade etmiş olsak ta diğer parçalarda özellikle güney Kürdistan da feodal ağa ve beylerce de yılardır yürütülen mücadele ve yine doğu Kürdistan da nispeten daha cılız mücadeleninde uluslar arası gündeme oturmasında özel rolleri olduğunu teslim etmek gereklidir.Zira Saddam ve sonrasın da da Irak işgali ve Irak taki son gelişmeler ve emperyalist merkezlerin uzun vadeli çıkarları fiili bir Kürdistan oluşumunun da önünü açmıştır.Ama biz yine konumuza yani kuzey Kürdistan merkezli değerlendirmelerimize geri dönelim.PKK nasıl bir harekettir?PKK,kurulduğu yıllarda ML olduğunu iddia eden bir ulusal kurtuluş hareketi olarak doğmuştur.kurulduğu yıllardan itibaren dar milliyetçi bakış açısının verdiği tüm handikapları devrimci-demokrat ve komünist hareketlere de yansıtmış olup,ciddi bir devrimci iç çatışmanın da haksız ve hukuksuz taraflarından biri olmuştur.Sığ milliyetçi bakış açısı zaten kendi başına anti-Marksist Leninist olduğunu tanıtlamaya yeterde artar bile.Ulusal kurtuluş hareketi olmak,sınıf mücadelesini red etmek ya da proleter devrimci bir hareket olmayı yadsımak anlamına gelmez.Ama PKK de bu kapsayıcılık sınıf hareketinden uzaklaşmanın ya da sınıf hareketi olamamanın gerekçesi haline getirilmiştir.PKK aslında iddia ettiği gibi hiçbir zaman komünist olmadı ve olamaz.Gerek kurulduğu zaman ve gerekse de sonraki pratiği de bunun kanıtıdır.Devrimci hareketlerle yarış içine girmekle hatta yer yer çatışmalara girmekler beraber ;yer yer toprak ağaları ve çeşitli aşiretlerle kurduğu yatay ve dikey ilişkiler aslında bugünün işaretlerini vermekte idi.Sosyalist devrimci hareketin dünya çapında revaçta olduğu ve de Anadolu’da da rağbet gördüğü yıllarda gerek söylem ve gerekse de proğram olarak bu zemini temel alması çokta şaşırtıcı değildir aslında.80 eylülünün buldozer misali işçi sınıfı ve emekçi hareketini düzeltmesi ve de aynı zamanda kürt hareketini de hedeflemesi kaçınılmaz idi.Zira 24 ocak kararlarının ve İMF direktiflerininin başka türlü uygulamaya konulması olanaksızdı.Faşist darbe devrimci hareketi biçtiği gibi ulusal hareketi de biçti.Ama bundan en az yara alan hareket zamanında konumlanmış olan PKK oldu.Cezaevi direnişleri ve bunun dışarıda yansımaları ile Ağustos atılımı Kürt ulusal kurtuluş hareketi açısından dönüm noktası oldu.Bu hareketin kıvılcımı ve ateşinin bu derece yükselebileceği ve yankı bulacağı sanırız faşist devletin bile hesap edemediği ve küçümsediği birt mecradan buralara kadar geldi.Bunda elbette mevcut koşulların ve uluslar arası koşullarında payı olduğunu söylemek gereklidir.Bu ciddi devrimci çıkış ,yığınsal karşılığını da bulmakta da gecikmedi.Faşist devletin hareketin kendisini ciddiye almaması ve kayıtsızlıkla karşılaması da hareketin gelişmesinde en az Kürtlerin on yıllarca ezilmelerine karşılık ve karanlığın ucundaki ışığa yönelmeleri de etkili oldu.Hareketin bu kadar geniş yankı bulması sadece faşist devlet tarafından şaşkınlıkla karşılanmadı.Bizzat PKK de bu kadar yoğun ilgi beklemiyordu sanırız.Ki sonraki süreçte bunu doğrulayan açıklamalara rastlamak olanaklıdır.Bu olumsuz koşullarda ki bu çıkış tüm devrimci kamuoyunun takdirini kazandı.PKK ye özel bir saygınlık kazandırdı.sonraki yıllarda bunun çok olumsuz etkilerine karşılık buna tavır üretilmemesi gibi sakat yaklaşımlar doğdu.Öte yandan güce tapınmanın sonuçlarıdır aynı zamanda durum.PKK,zaman içinde gerçekten enine boyuna ciddi bir evrim süreci geçirdi.90 lı yılların başı PKK de ciddi kırılmaların yaşandığı yıllar oldu.O zamanda çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz gibi PKK devrimci proğram ve değerlerinden taviz vermeye ,reformist söylemleri derinleştirmeye,söylemde de olsa devrimci-sosyalist değerleri terk etmeye ve adım adım proğramından da uzaklaştırmaya girişti.PKK başından beridir ki pragmatist ve makyavelist bir niteliğe sahipti.Ama bu yıllar PKK nin gerçek niteliğini teorik-politik-ideolojik anlamda sınandığı yıllar oldu.Azınlıkta kalmış bir avuç insanın PKK nin gerçek niteliği üzerine yaptığı çalışmalar ve değerlendirmeler devrimci çevrelerce küçümsendi,kabul görmedi.Fantastik sayıldı.Ama süreç bu bir avuç insanın haklılığını ve doğruluğunu kanıtladı ne yazık ki..Sovyet Rusya’da aslında çok önceleri başlamış dejenerasyon ve geriye dönüş bu yıllarda açık bir biçim kazandı.Tüm dünyada küçük burjuva devrimcilerinde ve sosyalizme eğilimli ulusal kurtuluş hareketlerinde ciddi savrulmalar yaşandı.dünyada ML ve sosyalizm prestij kaybına uğradı.PKK bundan en ciddi düzeyde etkilenen hareketlerden biri oldu.PKK zaten omurgasız bir siyasal ideolojik yapıya sahipti.Şimdi tamamen boşlukta kalmıştır.Ve de liderlerinin ağzından sosyalizm tahlilleri yapılmaya başlanır.Bu sosyalizm tahlilleri o kadar kabadır ki,geriye dönüşler sorunu bile ciddiyetle ele alınmadığı içindir ki Rusya örneğinde olduğu gibi çark etmek o kadar da kolaylaşmıştır.Perestroika ve Glastnost sanki PKK için gerekli imiş gibi bir değerlendirme yapmış olsak şaşırtıcı olmamalıdır.PKK artık her şeyi sorgulamaya ama nasıl sorguladığına bakmaksızın sorgulamaya başlamıştır.Din sorunundan tutalım da kadın sorununa,sosyalizmden sınıf hareketine kadar ciddi savrulmalar ve kırılmalar başlamıştır artık.Artık PKK gerçek ve reel tek harekettir.Ondan ötesi boş ve hiçtir.PKK bu süreçten sonra sosyalist-devrimci söylemi tamamen bırakmıştır.Arada ifade etmeleri bir yana ve de proğramlarından sonradan çıkaracakları bir iki söylem dışında.Din sorununa pragmatizmin damgasını vurduğu bir söylem ve pratik vardır artık.Dine yaklaşım ve egemenlerin dini kullanma çabasını boşa çıkarmak adına şekillendirdikleri politikalar dini nasıl egemenler kullanıyorsa kendilerinin de kullanma haklarının olduğuna ilişkindir.Bunun için özel örgütler kurmuşlardır bile.Kürdistan İmamlar Birliği vs gibi.Diğer devrimci sosyalist komünist örgütlere yukardan bakış egemen anlayış olagelmiştir.(Gerçi bu durum 84 lü yıllardan sonra egemen anlayıştır ama ,90 lı yıllarda derinleşmiş ve bir çizgi halini almıştır.)Dini siyasal sömürgeci egemenler gibi kullanma adına yer yer dinsel motifli karektere bürünmekten kaçınmayan bir harekettir PKK artık.Hatta dini daha doğru bildikleri ve de Muhammed’in devrimciliğini vurgulayan yazı ve makalelere bile rastlanır olmaktadır.PKK’deki bu kırılma noktalarından en önemlisi belki de 90 lı yılların sonu ve yeni bir yüzyılın başlangicinda ortaya çıkmıştır.PKK artık yakalanan önderini kurtarmanın peşindedir.Ve de diğer yandan gerek programında ve gerekse pratik politikalarındaki temel vurgusu demokratik konfederalizm gibi ne idüğü belirsiz bir program yerini almıştır.Artık bağımsız birleşik devrimci Kürdistan proğramının terk edildiği yıllara meydan okurcasına ,reformizm egemenliğini tamamen açığa çıkarmıştır.Artık silahlar daha net olarak reformlar uğruna patlatılacaktır.Aslında bağımsız birleşik devrimci Kürdistan programına başından beridir inanmayan PKK açısından sorun çözülmüştür.Silah Reformlar uğruna kullanılabilinir mi?Bunu PKK örneğinde adım adım izleme olanağımız oldu aslında.PKK aslında en yakın deneyimdir.Uzaklara gitmeye gerek yoktur.PKK demokratik konfederalizm söylemini 2000 li yıllarda üretmemiştir.Bunun kaynağı ;PKK nin kendisidir.PKK aslında genel olarak sosyalist devrimci kimliğe hiçbir zaman sahip olmamıştır.PKK nin pragmatist yapısı söylemlerine birebir yansıdığından yükselen değerler sistematiği ne ise,PKK ona doğru eğilip bükülmüştür.PKK tarihine kısaca bir göz atmak bunun için yeter de artar bile.Rüzgarın yönüne göre yelken açmakta usta olamamış olsa idi PKK eminiz ki bugünlere gelmesi kolay olmazdı.PKK silahı reformlar uğruna kullanan bir harekettir.Bu durum çok net bir biçimde açığa çıkmıştır.Silahlı her hareket devrimci değildir.Yada sisteme yönelen her hareket devrimcidir gibi bir değerlendirme yapılamayacağı gibi silah kullanan her hareketin devrimci olacağı gibi bir yanılsama içinde olunmamalıdır.Bizler bunu 90 lı yıllarda söyleyince herkes bize gülüyordu.PKK nasıl olurda bir yandan silahlarıyla sisteme darbe vuracak öte yandan bırakınız sosyalist-devrimci olmayı reformist olacak.Ama tarih bizi haklı çıkardı.Bugünkü gelişmelere baktığımızda devrimci hareketler cüretle ve açıkça ifade edemeseler de,bizimle aynı kanaati paylaşmaktalar.Zira silah kullanmak devrimin-devrimciliğin tek ve net göstergesi değildir.(Komünistlik-sosyalistlikten değil devrimcilikten bahsediyoruz)Bunun bir çok örneği var dünyada.Örneğin silahla kazanılan Nikaragua devrimi seçimle karşı-devrime teslim edilmişti.(bugün onun sanki telafisi oluyormuş gibi seçimi sandinistler kazandı!!!)Silahlar ya da silahlı mücadele aslında demokratik konfederalizm gibi düzen içi çözümlenecek bir programa endekslenirse yanıt nettir.Yada silahlı mücadeleyi Saddam rejimine karşı yıllarca özerklik-otonomi için kullanan güneyli Kürtleri düşünün bir kez.Silahlı mücadele , bir hareketin devrimci olup olmadığını tek başına belirlemek için yeterli bir kanıt sayılamaz.Bir bütün olarak program,strateji,taktikler,eylemsel içerik ve aktiviteler vs vs her biri diyalektik bütünlük içinde ele alınıp değerlendirilmek zorundadır.Bunların hepsi yan yana getirildiğinde ve değerlendirildiğinde PKK nin bugün dün olduğu gibi bugün de silahları bağımsız birleşik devrimci Kürdistan gibi devrimci bir talep için değil ;reformist hedefleri için kullandığı açığa çıkacaktır.Tüm söylemleri ve programatik degisimleri bizim için yeterli bir kanıt sunmaktadır.Demokratik konfederalizm sistem içi halledilebilecek bir hedeftir.PKK bugün silahları bunun için patlatmaktadır.Demek ki , silahlar reformist düzen içi talepler için kullanılabilir imiş.PKK ve Kürt Ulusal Mücadelesi Aynımıdır?Kürt Ulusal mücadelesi ve PKK aynı şeyler değildir.Yada daha doğru deyişle ulusların kaderini tayin hakkı temel prensibine birebir karşılık gelmemektedir PKK.Kürtler ve onların ulusal kurtuluş mücadelesi sadece PKK ye endeksli değildir ve olmamalıdır.En başta nihai kurtuluş amacına yönelmiş olan komünist devrimciler açısından bu kesinkes böyledir.Ezilen ulus komünistleri devrimci komünist birlikte mücadeleden yana tavır koyarak ve de ezen ulus komünistlerinin de ayrılma hakları dahil her türden hak ve hukuku varsayarak mücadeleye dahil olmaları şarttır.PKK bugün görünen biçimiyle Kürtlerin genel ulusal temsilcisi gibi görünse de Kürt proletaryası ve emekçilerini temsil etmediği,Kürt ulusal burjuvazisi ve kısmi olarak küçük burjuvazisini temsil ettiği düşünülürse geniş emekçi kesimlerin temsilci boşluğu taşıdığı söylenebilir.zira Kürt proletaryası ve ezilenlerinin ezici çoğunluğunun batıda değişik milliyetlerden sınıfla kaynaştığı düşünülürse söylediğimiz daha da netleşecek ve anlaşılır olacaktır.Kürt emekçi sınıflarının temsilcisi değildir PKK ve olamazda.PKK silahlı reformist,pragmatist,makyavelist bir orta ve küçük burjuva sınıf hareketidir.Doğal olarak kürt proletaryasının gelecek hareketi olamaz.Bu anlamda Kürt ulusunun gerçek kurtuluşunun temsilcisi değildir ve olamaz da.Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanımak ve destek olmak ile pratik politik bir hareketi desteklemek arasında farklar vardır.Açı farkı vardır.Politik hareketleri desteklemek kayıtlı ve koşulludur.Daha önceki makalelerimizin çoğunda bunu belirttiğimiz ve destek koşullarını ortaya koyduğumuzdan yeniden belirtmeden PKK’nin bugün bu anlamda faşist devleti geriletmek ve ona darbe vurmak dışında özel desteklenebilir bir yönü olduğunu düşünmekteyiz.Ama bu söylediğimizi Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını savunmak ve onun destekleyicisi olmak ile eş anlamlı olmadığını söylemeliyiz.PKK ve güney Kürdistan temsilcileri aynı potada ve yerde olmasalar dahi emperyalizmin dolaylı etki alanlarına girdiklerini söylemekte boyun borcudur devrimci komünistler açısından.Özcesi Komünist Tutum Ne Olmalıdır?Aslına bakarsanız yukarıdaki değerlendirmelerimiz de kendi başına neler yapılması gerektiğini ve tutumumuzun ne olması gerektiğini ele vermektedir.Kürt sorunu daha öncedekinden daha bir çetrefilli bir hal almış olmaktadır.Şimdi sorunun kendisini güney ya da doğu kürdistandan bağımsız düşünmek ve ele almak kesinlikle olanaksız hale gelmiştir.Emperyalist kapitalizm ve başta ABD olmak üzere Kürtler ve sorun üzerinden daha uzun süre politikalarını yürütmeye çalışacak gibi görünüyor.Bu anlamda gerek güneyde gerekse de kuzey kürdistan’da ulusal ve uluslar arası düzeyde komünist devrimci liderliğin önemi daha da öne çıkmış bulunuyor.Bu liderliği dar milliyetçi,reformist ve kolayca güdülebilecek hareketlerin yapamayacağı açıktır.Komünist devrimcilerin billur , net bakış açılarına daha çok ihtiyacın olduğu kesinlikle gün gibi açıktır.Ulusal hareket ve onun şu anda görünürdeki temsilcileri ile emperyalist kapitalizm ve küçük burjuva devrimciliği ile yürütülen ideolojik-teorik mücadelenin önemi tartışılmazdır.Bugün bu daha çok öne çıkmış bulunmaktadır.Zira gerek gelişmeler ve gerekse de sorunun yakıcılığı ve liderliklerin durumu bu anlamıyla daha fazla rol biçmektedir komünist devrimcilere.Nihai çözüm yolu ile birlikte yürütülecek ideolojik-teorik-politik tartışmaların önemini kavrayarak ilerlemek mutlak zorunluluktur.Gerçek kurtuluş ve nihai çözüm sosyalizm ve komünizmdedir.
Alıntıdır

Hiç yorum yok: